(Mabel Matiz/Fotoğraf: Emre Ünal)
(Istanbul Art News/Chronicle-Eylül 2018) İnsanın
anlatı kimliği yoluyla hikâyeler üretmeye kalkışması çeşitli edebi kalıpları
beraberinde getirir. "Giriş-gelişme-sonuç" döngüsü metne hâkim olur.
Yaşamdaki travmalar, hayal kırıklıkları veya üzüntüler gelişme bölümünde
aktarılırken sonuç, mutlu sonla biter. Oysa hayat yolculuğumuz kalıplara
sığmayacak kadar karmaşık düzlemde gelişir. İç dünyalarımız çamaşır misali
birbirinden farklı algı demetlerinden oluşur. Tüm bu kargaşaya rağmen belirli
dönemlerde duruşlar kazanırız ve öyle anlar gelir ki; kırılma noktaları bizlere
derin tecrübeler kazandırır. Her anı anlatmakta, kaydetmekte yetersiz kalsak da
bazı dönüm noktaları evrildiğimiz yerleri dışa vurur. Zaferler, muhteşem yenilgiler bedenimize
kazındıkça izleri hayatı mümkün kılar.
Yaşamdaki parçalı döngünün kaydı görsel sanatlardan popüler müziğe uzanan ağda
kolaj üretimleriyle vuku bulur. Parçalar biçiminde sunulan çalışmaların altında
yatan düşünce döngüsel zaman mantığıdır.
Geçmiş sadece geride kalmaz. Hatırladıkça yeniden ortaya çıkar ve yaratıcılığı
da tetikleyen olay örgüsü haline gelir. Hikâye anlatıcılığının sırrı zamanın devinimini
kullanmayla ölçülür. Standart anlatının akışı yerine duygulanımsal halleri
yazma, resmetme veya müzikal tınılarla ifade etme dünyayla kurulan ilişkiyi
daha derinlikli biçimlerde ortaya çıkarır. Çünkü dünyayı ayakta tutan bütün değil
onun karmaşık parçalarıdır. Artık sanat-hayat ilişkisinin sularındayız. Fragmanlar
halinde parçalanmış ne varsa montaj haline getirip estetik biçimlere döküvermek
veba çağıyla mücadele etmenin yegâne yollarından biri olma özelliği taşır.
Mabel Matiz'in şair edasıyla ortaya çıkışı böyle bir estetik fikir üzerinde
gerçekleşir. Esas adı Fatih Karaca olan sanatçı, Buket Uzuner'in "Kumral
Ada Mavi Tuna" eserindeki ‘Tuna’ karakterinin "Mabel" takma
adını kullanır. Soyadına ise Yunanca'da "çok sarhoş, düşkün" anlamına
gelen "matiz" kelimesini uygun görür. İki farklı birleşim yepyeni
personaya kavuşur. 19. Yüzyıldaki flanör (gezgin) diyebileceğimiz şairlere
öykünen bu ad hikâyeler anlatmak amacıyla aramıza karışır.
Nitekim popüler müziğin sanatla iç içe geçmesi artık bilinen bir gerçek. Mabel
Matiz'in en güçlü özelliği de bu galaksi ile ilişkide olması. David Bowie'den
Selda Bağcan'a hatta Brian Eno'dan Sezen Aksu'ya geniş bir sanatsal kozmostan
etkilenir. İlham aldığı sanatçılardan anlayacağımız üzere eklektik diyebileceğimiz
farklı stili ile Türkiye'de popüler müziğe yeni bir soluk getiren Mabel Matiz
kariyeri boyunca değişik tarzları deneyerek yenilik peşinde koşmaya devam
ediyor. Bu bağlamda onun her albümünü ayrı katmanlara yerleştirebiliriz.
Dışavurumcu "Debut" ya da İlk
Albüm
Sanatçının kendi adını taşıyan ilk albümünün kapağında bir portreyle
karşılaşırız. Arka planda sarının yoğun olduğu ve Matiz'in yüz hatlarının
lacivert, kırmızı, yeşil, siyah renklerle çizildiği resim tam da onun estetik
duruşunun göstergesine dönüşür.
İçeriğe girdiğimiz zaman, akustik vokalle icra edilmiş şarkılara yansıyan
cömert melankoli sanatçıyı arabeskten ayrı bir yere konumlar. Albümün diğer
sürprizlerine gelirsek; Birhan Keskin'in "Zaman" ve Yalçın
Tosun'un "Peruk Gibi Hüzünlü" şiirlerinin bestelendiğini görürüz. Bu
durum son dönemlerde popüler müzik adına umut verici bir gelişmeye kapı açar.
Sezen Aksu ve belli isimler dışında hiç kimse uzun zamandır şarkı sözlerinde
şairlere yer vermezken yeni bir ismin ticari kaygıları bir kenara bırakıp beste
yapmaya girişmesi büyük cesaret örneğidir.
"Öteki"
"Barışırsa Ruhum" gibi eserler albümde sanatçının politik tutumuyla
ilişkiliyken; "Kül Hece", "Arafta" , "Filler ve
Çimen" çalışmaların bütününün melankolik havasını özetler.
Artık albüm
kapağındaki renklilik ve şarkılardaki boz hava yeni bir sanatçının gelmekte
olduğunun habercisidir. Mabel Matiz ve Alper Erinç'in yapımcılığını üstlendiği albüm
sanatçının diskografisinde daha melankolik ve karanlık yerde durur.
İlk albüm
deneyiminden sonra esas sıçramaları gerçekleştirmiş olan Matiz daha progresif
zemine kayarak kendini yenilemeyi başarır.
Progresif Etkiler
1950'lerin Rock 'n' Roll akımı 1960'larla birlikte daha da güçlenir. Gündelik
yaşamın kapitalist boğuculuğunu dönüştürmek adına bilhassa popüler müziğin
estetikle buluşması kaçınılmaz hale gelir. Bir jest ya da kişisel dışavurum tek
tip dünyanın panzerine dönüşür. John Lennon, Syd Barrett, David Bowie, Patti Smith
gibi sanatçılar sanat okulu çalışmalarından ilham alarak gündelik malzemelerle
deneysel sololara girişirler. 60'lı, 70'li yıllar gerek Beat Kuşağının etkisi
gerekse de Pop Art’ın yankısıyla popüler müziği sanata yaklaştırmayı başarır.
Brian Eno'nun, Lou Reed'in, Roxy Music'in
avangard üretimleri sibernetik ve sanat ilişkisini güçlendirerek teknolojinin
yalnızca kapitalizme tabi olmayacağını kanıtlar. Türkiye'de ise popüler müziğin
sanatla yakınlaşması daha çok coğrafi hatta vuku bulur. Dünyada 60'lardaki
progresif rock patlaması Anadolu ezgileriyle harmanlanır ve bazen de güçlü
politik imgelere dönüşür. Cem Karaca, Moğollar, Erkin Koray gibi isimler
'60 lı yılları takiben '70 li yıllarda ünlerine ün katar. Türkiye'deki sol
mücadelenin yerel olma kaygısıyla birlikte köylerdeki, kasabalardaki işçilerin,
köylülerin dertleri şarkılara yansır. Bugün dünyayı kasıp kavuran ve remiksleri
dahi dans listelerinde üst sıraya yerleşen Selda Bağcan'ın "Yaz Gazeteci
Yaz" gibi şarkıları da dönemin rock ritimleriyle bağlamanın birbirine
karıştığı eserlerdir. Barış Manço da Anadolu ezgilerini psychedelic ritimlerle
karıştırır. Fakat sosyalizm, halk gibi kavramlara girişmek yerine sağın
mitleriyle şarkılar yapar. Hatta Kurtulan Ekspres’le kaydettiği "Dönence"
şarkısındaki hikâyenin milliyetçi paradigmalardan beslendiği bilinen bir
gerçeğe dönüşür.
Mabel Matiz ilk albümünden iki yıl sonra 60'ların ve 70'lerin progresif
rockından da etkilenerek "Yaşım Çocuk" adlı albümünü piyasaya
çıkarır. Arkasına aldığı tarihsel etkiyle albümün açılış şarkısı "Krallar"
otoriter, baskıcı liderlere gönderme yapar. Rock'ın sert altyapısıyla şarkı
başkaldırıya dönüşür. "Tamburu Yokuştan", "Sefil, Çıplak,
Korkusuz" ve Mete Özgencil'le ortak bestelenen "Zor Değil"
albümün rock tınıları yüksek şarkıları olmasının yanı sıra "Alaimisema"
etnik ezgilerle örülmüş Anadolu Rock çalışmasıdır.
Matiz'in albüme dair esas sıçraması da Yıldız Tilbe'nın "Aşk Yok Olmaktır"
şarkısı ile olur. 90'ların pop şarkısı sanatçının elinde nihilist bir
rock çalışmasına dönüşür. Şarkıya çekilen teatral videoyla birlikte Mabel
Matiz fan kitlesini ikiye katlar. Aynı dönemlerde Aysel Gürel'e saygı albümünde
de yer alır. Ama bu sefer hiç tartışmasız yorumladığı şarkıyla albümün yegâne
yıldızına dönüşür. Sezen Aksu'nun 80’lerde söylediği orta tempolu "Sultan
Süleyman" eserini bir ağıda dönüştüren Matiz, Aysel Gürel şarkısının
hakkını layıkıyla kotarır. O dönem Hürriyet gazetesinin ‘Kelebek’ ekinde yazan
(1) Ajda Pekkan albümde favori şarkısının "Sultan Süleyman" olduğunu
yazar. "Yaşım Çocuk" şarkısının da tanınmamış genç şarkıcılar
tarafından yorumlanması albümün başarısını ikiye katlar. Albüm ve Aysel Gürel'e
saygı niteliğinde olan çalışma Mabel Matiz'in kariyerinin dönüm noktalarından
biri haline gelir.
Sanatçı "Yaşım Çocuk" üzerinden iki yıl geçtikten sonra yeni bir
albümle tekrar sevenlerinin karşısına çıkar. Bu kez eserlere Anadolu Pop/Rock'ın
etkisi daha fazla siner. Adı "Gök Nerede" olan albüm sosyal medyada
tıklanma rekorları kırar ve pek çok satış listesinde zirveye oturur.
"Gel" "Sarışın" "Ahu" sanatçının en çok çalınan
hitleri olur.
Bir önceki
albümde Yıldız Tilbe coverı yapan Matiz bu kez Nazan Öncel'in "Bir Hadise
Var" şarkısını yorumlar. "Fena Halde Bela" şarkısı da Erkin Koray
eserlerini andırarak 70'ler kokan havaya bürünür.
‘Gök Nerede’
albümünden sonra sanatçı Mirkelam'a
saygı albümünde "Laubali" şarkısını coverlar. Dokunduğu her şarkıyı
ciddi anlamda başka formlara sokan Mabel Matiz bir disko şarkısını akustik hale
çevirir.
Konserler, festivaller derken sanatçı kendi özgünlüğüyle adından bahsettirmeyi
başarır. Fakat anlatılan hikâyeler "Gök Nerede" albümünden sonra
farklı yerlere evrilir.
Pop ve Fütüristik İmgeler
Takvimler Ağustos 2017'yi gösterdiğinde Mabel Matiz'in yeni single'ı yayınlanır.
Progresif veya akustik olarak üretilmiş müzikal stil bu kez yerini Synth-Pop'a
bırakır. Sanatçı kariyerindeki rotasını değiştirerek daha radikal bir konuma
sapar. "Ya Bu İşler Ne" adlı şarkı hızlı ritmi ve sözleriyle bomba
etkisi yaratır. Çalışmanın videosu da Pop Art etkileri taşır. Görüntülerde
sanatçının birbirinden farklı ve renkli halleri yer alır. Anıl Can'ın çektiği
yaratıcı video kuşkusuz memleketin popüler kültüründe apayrı bir yere oturur.
David Bowie'den çeşitli nesnelere kadar Pop Art imgeleri videonun her yerinde
gezinir. Daha melankolik karakteriyle gözümüze çarpan Mabel Matiz o imajını bu
kez yerle bir eder. Liste başarıları, tıklanma oranları, hayran kitlesinin
büyüklüğü gibi unsurlarla birlikte son yirmi yıl içinde popüler müzikle sanatı
buluşturan nadir sanatçılardan biri haline gelir. Aradan kısa bir süre
geçtikten sonra bu defa "Öyle Kolaysa" şarkısıyla karşılaşırız.
Çalışma ‘Telifmetre’ dâhil olmak üzere şimdiden 2018'in en çok çalınan şarkıları
arasında girdi bile. Şarkıya çekilen videonun ana teması aşkın imkânsızlığıyken
sanatçı romantik prens imajıyla etnik motiflere sarılır.
Mabel Matiz dokunduğu her eski şarkıyı yeni hallere büründürdüğü için yine
tribute albümlerde yer almaya devam ediyor. "Maya" isimli yeni albüm
çıkmadan önce sanatçıyı Yıldız Tilbe'nin "Değilsin" coverı ve Selda
Bağcan'la düeti "Yuh Yuh" ile iki farklı albümde görüyoruz.
Kısa zaman önce de "Maya" albümü piyasaya çıktı. Çok sesli, ritimli
fütürist imgelerin gezindiği çalışmalar diğer eserlerden farklı bir şekilde radikal
değişimlerin ürünü olarak karşımıza çıkıyor. "Canki", Fransızca olan
"Comme un Animal", "Yıldızların Peşinde", "A
canım" gibi şarkılarla Mabel Matiz akustik stilinden çok disko çizgisine
kayıyor. Cinsel deneyimlerden, hayal kırıklıklarına uzanan geniş bir duygu
poetikası albüme hâkim oluyor. Aile ilişkileri ve bilhassa sanatçının babasıyla
olan iletişimi "Babamı Beklerken" şarkısında karşımıza çıkıyor. Tolga
Akyıldız, Naim Dilmener gibi önemli müzik eleştirmenlerinden de tam not alan
"Maya" daha da adından söz ettireceğe benziyor.
Popüler Müziğin Seyrini Değiştiren Portre
Türkiye'de Türkçe Pop fenomeni 1961 yılında İlham Gencer'in "Bak Bir
Varmış Yokmuş" şarkısıyla başlar. Yabancı müziklere Türkçe sözler
yazılarak gelişen pop müzik zaman içinde çok farklı yerlere evrilir. Zaman
zaman edebiyatla ilişkisini sıkı tutarken politik tavır da edinir. Bağlama,
piyano gibi müzik aletleri kimi sanatçıların ifadesine dönüşür. 70'lerde Timur
Selçuk'un piyanosu, Selda Bağcan'ın gitarı, Erkin Koray'ın elektro bağlaması ‘80
sonrası yerini arabeskin hegemonyasına bırakır. Yine de MFÖ'den Sezen Aksu'ya
varana dek pop ayakta durur. 90'lara hızlı geçişle pop biraz da olsa belini
doğrultur.
Hiç kuşkusuz bu geçişin etkisiyle Mabel Matiz de geçmişi ihmal etmiyor. Hatta
Ajda'nın, Barış Manço'nun, Sezen Aksu'nun ya da Erkin Koray'ın diskografisine
kayıtsız kalmadan kendi özgünlüğüne odaklanıyor. 2010'lu yıllarda çöplük diyebileceğimiz atarlı
giderli şarkıların dönemindeyiz. İşte bu süreçte Mabel Matiz çöplükte inci
misali gibi parlıyor.
Sadece
batıya değil, Anadolu coğrafyasına da göz kırpmaktan geri kalmıyor.
Lirik sözlerle
edebiyatçılara selam eden, halk ozanını andıran imaj oluşturarak ve renkli bir kolaj
gibi karşımıza çıkan Mabel Matiz; popüler müziğin seyrini değiştiren nadir
sanatçılardan olma özelliğini taşıyor. Onun anlattığı hikâyeler ışık saçmaya
devam ettikçe bizlere de kulak vermek düşüyor.
1)
Ajda
Pekkan’nın yazısı:
http://www.hurriyet.com.tr/bir-mesaj-attin-kalbimi-yaktin-23566335
|
|
|
|
Mabelimmm mabellammm canımsın sen
YanıtlaSil