5 Şubat 2019 Salı

Bir Flanör Olarak Mabel Matiz

(Mabel Matiz/Fotoğraf: Emre Ünal)

(Istanbul Art News/Chronicle-Eylül 2018)
İnsanın anlatı kimliği yoluyla hikâyeler üretmeye kalkışması çeşitli edebi kalıpları beraberinde getirir. "Giriş-gelişme-sonuç" döngüsü metne hâkim olur. Yaşamdaki travmalar, hayal kırıklıkları veya üzüntüler gelişme bölümünde aktarılırken sonuç, mutlu sonla biter. Oysa hayat yolculuğumuz kalıplara sığmayacak kadar karmaşık düzlemde gelişir. İç dünyalarımız çamaşır misali birbirinden farklı algı demetlerinden oluşur. Tüm bu kargaşaya rağmen belirli dönemlerde duruşlar kazanırız ve öyle anlar gelir ki; kırılma noktaları bizlere derin tecrübeler kazandırır. Her anı anlatmakta, kaydetmekte yetersiz kalsak da bazı dönüm noktaları evrildiğimiz yerleri dışa vurur.  Zaferler, muhteşem yenilgiler bedenimize kazındıkça izleri hayatı mümkün kılar. 

Yaşamdaki parçalı döngünün kaydı görsel sanatlardan popüler müziğe uzanan ağda kolaj üretimleriyle vuku bulur. Parçalar biçiminde sunulan çalışmaların altında yatan düşünce döngüsel zaman mantığıdır.
Geçmiş sadece geride kalmaz. Hatırladıkça yeniden ortaya çıkar ve yaratıcılığı da tetikleyen olay örgüsü haline gelir. Hikâye anlatıcılığının sırrı zamanın devinimini kullanmayla ölçülür. Standart anlatının akışı yerine duygulanımsal halleri yazma, resmetme veya müzikal tınılarla ifade etme dünyayla kurulan ilişkiyi daha derinlikli biçimlerde ortaya çıkarır. Çünkü dünyayı ayakta tutan bütün değil onun karmaşık parçalarıdır. Artık sanat-hayat ilişkisinin sularındayız. Fragmanlar halinde parçalanmış ne varsa montaj haline getirip estetik biçimlere döküvermek veba çağıyla mücadele etmenin yegâne yollarından biri olma özelliği taşır.
Mabel Matiz'in şair edasıyla ortaya çıkışı böyle bir estetik fikir üzerinde gerçekleşir. Esas adı Fatih Karaca olan sanatçı, Buket Uzuner'in "Kumral Ada Mavi Tuna" eserindeki ‘Tuna’ karakterinin "Mabel" takma adını kullanır. Soyadına ise Yunanca'da "çok sarhoş, düşkün" anlamına gelen "matiz" kelimesini uygun görür. İki farklı birleşim yepyeni personaya kavuşur. 19. Yüzyıldaki flanör (gezgin) diyebileceğimiz şairlere öykünen bu ad hikâyeler anlatmak amacıyla aramıza karışır.
Nitekim popüler müziğin sanatla iç içe geçmesi artık bilinen bir gerçek. Mabel Matiz'in en güçlü özelliği de bu galaksi ile ilişkide olması. David Bowie'den Selda Bağcan'a hatta Brian Eno'dan Sezen Aksu'ya geniş bir sanatsal kozmostan etkilenir. İlham aldığı sanatçılardan anlayacağımız üzere eklektik diyebileceğimiz farklı stili ile Türkiye'de popüler müziğe yeni bir soluk getiren Mabel Matiz kariyeri boyunca değişik tarzları deneyerek yenilik peşinde koşmaya devam ediyor. Bu bağlamda onun her albümünü ayrı katmanlara yerleştirebiliriz.

Dışavurumcu "Debut" ya da İlk Albüm
Sanatçının kendi adını taşıyan ilk albümünün kapağında bir portreyle karşılaşırız. Arka planda sarının yoğun olduğu ve Matiz'in yüz hatlarının lacivert, kırmızı, yeşil, siyah renklerle çizildiği resim tam da onun estetik duruşunun göstergesine dönüşür.
İçeriğe girdiğimiz zaman, akustik vokalle icra edilmiş şarkılara yansıyan cömert melankoli sanatçıyı arabeskten ayrı bir yere konumlar. Albümün diğer sürprizlerine gelirsek;  Birhan Keskin'in "Zaman" ve Yalçın Tosun'un "Peruk Gibi Hüzünlü" şiirlerinin bestelendiğini görürüz. Bu durum son dönemlerde popüler müzik adına umut verici bir gelişmeye kapı açar. Sezen Aksu ve belli isimler dışında hiç kimse uzun zamandır şarkı sözlerinde şairlere yer vermezken yeni bir ismin ticari kaygıları bir kenara bırakıp beste yapmaya girişmesi büyük cesaret örneğidir.
"Öteki" "Barışırsa Ruhum" gibi eserler albümde sanatçının politik tutumuyla ilişkiliyken;  "Kül Hece", "Arafta" , "Filler ve Çimen" çalışmaların bütününün melankolik havasını özetler.
Artık albüm kapağındaki renklilik ve şarkılardaki boz hava yeni bir sanatçının gelmekte olduğunun habercisidir. Mabel Matiz ve Alper Erinç'in yapımcılığını üstlendiği albüm sanatçının diskografisinde daha melankolik ve karanlık yerde durur.
İlk albüm deneyiminden sonra esas sıçramaları gerçekleştirmiş olan Matiz daha progresif zemine kayarak kendini yenilemeyi başarır. 

Progresif Etkiler
1950'lerin Rock 'n' Roll akımı 1960'larla birlikte daha da güçlenir. Gündelik yaşamın kapitalist boğuculuğunu dönüştürmek adına bilhassa popüler müziğin estetikle buluşması kaçınılmaz hale gelir. Bir jest ya da kişisel dışavurum tek tip dünyanın panzerine dönüşür. John Lennon, Syd Barrett, David Bowie, Patti Smith gibi sanatçılar sanat okulu çalışmalarından ilham alarak gündelik malzemelerle deneysel sololara girişirler. 60'lı, 70'li yıllar gerek Beat Kuşağının etkisi gerekse de Pop Art’ın yankısıyla popüler müziği sanata yaklaştırmayı başarır. Brian Eno'nun, Lou Reed'in,  Roxy Music'in avangard üretimleri sibernetik ve sanat ilişkisini güçlendirerek teknolojinin yalnızca kapitalizme tabi olmayacağını kanıtlar. Türkiye'de ise popüler müziğin sanatla yakınlaşması daha çok coğrafi hatta vuku bulur. Dünyada 60'lardaki progresif rock patlaması Anadolu ezgileriyle harmanlanır ve bazen de güçlü politik imgelere dönüşür.  Cem Karaca, Moğollar, Erkin Koray gibi isimler '60 lı yılları takiben '70 li yıllarda ünlerine ün katar. Türkiye'deki sol mücadelenin yerel olma kaygısıyla birlikte köylerdeki, kasabalardaki işçilerin, köylülerin dertleri şarkılara yansır. Bugün dünyayı kasıp kavuran ve remiksleri dahi dans listelerinde üst sıraya yerleşen Selda Bağcan'ın "Yaz Gazeteci Yaz" gibi şarkıları da dönemin rock ritimleriyle bağlamanın birbirine karıştığı eserlerdir. Barış Manço da Anadolu ezgilerini psychedelic ritimlerle karıştırır. Fakat sosyalizm, halk gibi kavramlara girişmek yerine  sağın mitleriyle şarkılar yapar. Hatta Kurtulan Ekspres’le kaydettiği "Dönence" şarkısındaki hikâyenin milliyetçi paradigmalardan beslendiği bilinen bir gerçeğe dönüşür.
Mabel Matiz ilk albümünden iki yıl sonra 60'ların ve 70'lerin progresif rockından da etkilenerek "Yaşım Çocuk" adlı albümünü piyasaya çıkarır. Arkasına aldığı tarihsel etkiyle albümün açılış şarkısı "Krallar" otoriter, baskıcı liderlere gönderme yapar. Rock'ın sert altyapısıyla şarkı başkaldırıya dönüşür. "Tamburu Yokuştan", "Sefil, Çıplak, Korkusuz"  ve Mete Özgencil'le ortak bestelenen "Zor Değil" albümün rock tınıları yüksek şarkıları olmasının yanı sıra "Alaimisema" etnik ezgilerle örülmüş Anadolu Rock çalışmasıdır.
Matiz'in albüme dair esas sıçraması da Yıldız Tilbe'nın "Aşk Yok Olmaktır" şarkısı ile olur. 90'ların pop şarkısı sanatçının elinde nihilist bir rock  çalışmasına dönüşür. Şarkıya çekilen teatral videoyla birlikte Mabel Matiz fan kitlesini ikiye katlar. Aynı dönemlerde Aysel Gürel'e saygı albümünde de yer alır. Ama bu sefer hiç tartışmasız yorumladığı şarkıyla albümün yegâne yıldızına dönüşür. Sezen Aksu'nun 80’lerde söylediği orta tempolu "Sultan Süleyman" eserini bir ağıda dönüştüren Matiz, Aysel Gürel şarkısının hakkını layıkıyla kotarır. O dönem Hürriyet gazetesinin ‘Kelebek’ ekinde yazan (1) Ajda Pekkan albümde favori şarkısının "Sultan Süleyman" olduğunu yazar. "Yaşım Çocuk" şarkısının da tanınmamış genç şarkıcılar tarafından yorumlanması albümün başarısını ikiye katlar. Albüm ve Aysel Gürel'e saygı niteliğinde olan çalışma Mabel Matiz'in kariyerinin dönüm noktalarından biri haline gelir.
Sanatçı "Yaşım Çocuk" üzerinden iki yıl geçtikten sonra yeni bir albümle tekrar sevenlerinin karşısına çıkar. Bu kez eserlere Anadolu Pop/Rock'ın etkisi daha fazla siner. Adı "Gök Nerede" olan albüm sosyal medyada tıklanma rekorları kırar ve pek çok satış listesinde zirveye oturur. "Gel" "Sarışın" "Ahu" sanatçının en çok çalınan hitleri olur. 
Bir önceki albümde Yıldız Tilbe coverı yapan Matiz bu kez Nazan Öncel'in "Bir Hadise Var" şarkısını yorumlar. "Fena Halde Bela" şarkısı da Erkin Koray eserlerini andırarak 70'ler kokan havaya bürünür.
‘Gök Nerede’  albümünden sonra sanatçı Mirkelam'a saygı albümünde "Laubali" şarkısını coverlar. Dokunduğu her şarkıyı ciddi anlamda başka formlara sokan Mabel Matiz bir disko şarkısını akustik hale çevirir.
Konserler, festivaller derken sanatçı kendi özgünlüğüyle adından bahsettirmeyi başarır. Fakat anlatılan hikâyeler "Gök Nerede" albümünden sonra farklı yerlere evrilir.

Pop ve Fütüristik İmgeler
Takvimler Ağustos 2017'yi gösterdiğinde Mabel Matiz'in yeni single'ı yayınlanır. Progresif veya akustik olarak üretilmiş müzikal stil bu kez yerini Synth-Pop'a bırakır. Sanatçı kariyerindeki rotasını değiştirerek daha radikal bir konuma sapar. "Ya Bu İşler Ne" adlı şarkı hızlı ritmi ve sözleriyle bomba etkisi yaratır. Çalışmanın videosu da Pop Art etkileri taşır. Görüntülerde sanatçının birbirinden farklı ve renkli halleri yer alır. Anıl Can'ın çektiği yaratıcı video kuşkusuz memleketin popüler kültüründe apayrı bir yere oturur. David Bowie'den çeşitli nesnelere kadar Pop Art imgeleri videonun her yerinde gezinir. Daha melankolik karakteriyle gözümüze çarpan Mabel Matiz o imajını bu kez yerle bir eder. Liste başarıları, tıklanma oranları, hayran kitlesinin büyüklüğü gibi unsurlarla birlikte son yirmi yıl içinde popüler müzikle sanatı buluşturan nadir sanatçılardan biri haline gelir. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra bu defa "Öyle Kolaysa" şarkısıyla karşılaşırız. Çalışma ‘Telifmetre’ dâhil olmak üzere şimdiden 2018'in en çok çalınan şarkıları arasında girdi bile. Şarkıya çekilen videonun ana teması aşkın imkânsızlığıyken sanatçı romantik prens imajıyla etnik motiflere sarılır.
Mabel Matiz dokunduğu her eski şarkıyı yeni hallere büründürdüğü için yine tribute albümlerde yer almaya devam ediyor. "Maya" isimli yeni albüm çıkmadan önce sanatçıyı Yıldız Tilbe'nin "Değilsin" coverı ve Selda Bağcan'la düeti "Yuh Yuh" ile iki farklı albümde görüyoruz.
Kısa zaman önce de "Maya" albümü piyasaya çıktı. Çok sesli, ritimli fütürist imgelerin gezindiği çalışmalar diğer eserlerden farklı bir şekilde radikal değişimlerin ürünü olarak karşımıza çıkıyor. "Canki", Fransızca olan "Comme un Animal",  "Yıldızların Peşinde", "A canım" gibi şarkılarla Mabel Matiz akustik stilinden çok disko çizgisine kayıyor. Cinsel deneyimlerden, hayal kırıklıklarına uzanan geniş bir duygu poetikası albüme hâkim oluyor. Aile ilişkileri ve bilhassa sanatçının babasıyla olan iletişimi "Babamı Beklerken" şarkısında karşımıza çıkıyor. Tolga Akyıldız, Naim Dilmener gibi önemli müzik eleştirmenlerinden de tam not alan "Maya" daha da adından söz ettireceğe benziyor.

Popüler Müziğin Seyrini Değiştiren Portre
Türkiye'de Türkçe Pop fenomeni 1961 yılında İlham Gencer'in "Bak Bir Varmış Yokmuş" şarkısıyla başlar. Yabancı müziklere Türkçe sözler yazılarak gelişen pop müzik zaman içinde çok farklı yerlere evrilir. Zaman zaman edebiyatla ilişkisini sıkı tutarken politik tavır da edinir. Bağlama, piyano gibi müzik aletleri kimi sanatçıların ifadesine dönüşür. 70'lerde Timur Selçuk'un piyanosu, Selda Bağcan'ın gitarı, Erkin Koray'ın elektro bağlaması ‘80 sonrası yerini arabeskin hegemonyasına bırakır. Yine de MFÖ'den Sezen Aksu'ya varana dek pop ayakta durur. 90'lara hızlı geçişle pop biraz da olsa belini doğrultur.
Hiç kuşkusuz bu geçişin etkisiyle Mabel Matiz de geçmişi ihmal etmiyor. Hatta Ajda'nın, Barış Manço'nun, Sezen Aksu'nun ya da Erkin Koray'ın diskografisine kayıtsız kalmadan kendi özgünlüğüne odaklanıyor.  2010'lu yıllarda çöplük diyebileceğimiz atarlı giderli şarkıların dönemindeyiz. İşte bu süreçte Mabel Matiz çöplükte inci misali gibi parlıyor.
Sadece batıya değil, Anadolu coğrafyasına da göz kırpmaktan geri kalmıyor.
Lirik sözlerle edebiyatçılara selam eden, halk ozanını andıran imaj oluşturarak ve renkli bir kolaj gibi karşımıza çıkan Mabel Matiz; popüler müziğin seyrini değiştiren nadir sanatçılardan olma özelliğini taşıyor. Onun anlattığı hikâyeler ışık saçmaya devam ettikçe bizlere de kulak vermek düşüyor. 

         1)      Ajda Pekkan’nın yazısı:  http://www.hurriyet.com.tr/bir-mesaj-attin-kalbimi-yaktin-23566335




1 yorum: