9 Şubat 2019 Cumartesi

Tepenin Ardına Ulaşmak

(Istanbul Art News/Ocak 2017)
Tuval bir nesne ya da araç olarak görülemez zira ressam onun içindedir. Peki, sanatçı tuvalin içine nasıl dahil olur? Sessizlik ve yoğunlukla tuvaline odaklanan ressam orada birtakım verilerle karşılaşarak mücadeleye girişir. Oluşan çatışma durumuna resmin hazırlık aşaması diyebiliriz. Olaylar zincirinin belirmeye başlamasıyla gelişi güzel oluşan imler, değişik açılardan oluşan boya fırlatmalar, bölgelerin temizlenmesi gibi yüzey üzerinde sürdürülen savaşımla birlikte ressam başka bir dünyaya kapı açarak temsil edici, illüstratif olmayan çizileri ortaya çıkarır. Duyumsamanın izleri eserin oluşumunun dönüm noktası diyebileceğimiz anlam-dışı lekelerin, çizgilerin, alanların oluşturduğu kümeleri dışavurur. Hazırlık çalışması resmetme edimine dönüşmüştür ve eylem (ya da edim) figürden kopan, olgu imkanlarını da kullanabilen, şiddetli bir hiçliği, felaketi de içerebilen ama bir ritmin tohumunu da fitillemiş çok katmanlı bir işlemdir. Ressamın resmederkenki hareketliliği psikolojik bir deneyimden çok piktural (veya resimsel) bir deneyimdir bu yüzden resim tüm sanatlar içinde yıkımların oluşturduğu zincirlerden kaçış özelliğine sahiptir. Yoğun ruhani bir çaba aynı zamanda figüratif üzerinde yükselirken felaket ya da kaos zinciri yalnızca biçimleri keşfetmek için gereken alçak bir tepe haline gelir. Sanatçı bu eşikten zıplar ve oluşan hareketlilik görsel bir dönüşüme çevrilir. Madde ve malzeme eserin sesini oluştururken ressam artık çılgın dansıyla tuvaldedir. 
Tuvalin İçinde Bir Ressam: Erol Akyavaş
Galeri Nev beş yıllık aralıklarla Erol Akyavaş’ın eserlerine ev sahipliği yapıyordu. ‘Speak No Evil’ sergisi de bu geleneği devam ettirme niyetinde. Eserler iki diziden oluşuyor ve serinin ilk kısmı ressamın 1978 yılında San Francisco’da ürettiği resimlerden oluşuyor. Adı ‘Kafalar’ olan dizi olgunun imkanlarını (resimsel bir olgunun) kullanıyor fakat piktural bir vakanın kullanılması için bir diyagrama ihtiyaç vardır. Çizgilerin, bölgelerin işleyiş halinde oldukları öbeklere diyagram diyebiliriz.
‘Kafalar’ serisinin diyagramına geldiğimizde ise birbirine çengellerle bağlanmış kimi yerlerde gökyüzü tonlarında olan, kancaların ucundan asılmış mekanik yüzler ve gözleri siyah bantlar ile örtülü, burun delikleri zincire çekilmiş hatta boyunları sımsıkı kemerlerle tahakküm altına alınmış portreler bir seremoni içinde. İşte resimsel olgunun imkanları burada ortaya çıkıyor çünkü toplumsallaşmış yüzlerin alt-üst edilmesiyle karşı karşıyayız. Sanatçı figüratif olanı da aşarak bir kaosa kenetleniyor ve geleceği bu felaket zinciriyle ilişkilendiriyor fakat bu karanlık istikbale karşı bir çilekeşlik ya da hiçlik önermiyor. Eserlerdeki gerilim görme, duyma, koklama, dokunma ve tutkuyu yeniden düşünebilmek için zihinsel bir alan açabiliyor. Ressamın gösterdiği tören görsel bir egemenlik yerine optik bir ufukta kendini ifade edebiliyor.
Diyagram bir yandan motif anlamına da gelir. Duyumsama ve konstruksiyon kafesi iç içe geçer ve biri diğerinden ayrılamaz eğer eksiklik oluşursa motif oluşamaz çünkü bakış açısı veya fikir (ya da duyumsama) geçici, bulanık, kısa sürelidir ayrıca konstrüksiyon kafesi de soyuttur ama geometriyi, bakışı duyulur hale getirir. Böylelikle motifin akışı sağlanır, eser hareketlenir.

Serginin ikinci dizisi olan ‘Ölünün arkasından asla kötü söz söylenmemelidir’ adlı eserlerin diyagramı sanatçının mimari yetileri sayesinde oluşturduğu motiflerin kent üzerindeki etkilerinden oluşuyor. Çalışmalardaki bordo ve turkuvaz minyatürler şehirde yaşayanları işaret ederken, yüzeylerde beliren köpek bedenleri oluşturulmuş hayali haritalarda dişlerini gösteriyor. Dişler resimlerde ısırma, parçalama, ağız kısmının bir parçası olma görevini iptal ediyor ancak başka bir şey yapıyor: doğasını tersine çeviriyor ve kudret olarak bir zemin ortaya koyuyor. Böylelikle sanatçı kent ve köpek ilişkisinde şehirlerinin sahiplerinin yalnızca insan olmadıklarını vurguluyor.
Dizinin bir diğer özelliği anlam-dışı etkiye sahip olması. Herhangi bir sözel bağlama indirgememeleri eserlerin anlaşılamadığı manasına gelmez aksine düşünceyi duygu düzeyinde etkiliyor. Bordo ve turkuvaz renklerin bir titreşime sahip olması somut düşünce üretimlerine de kapı aralıyor.
Erol Akyavaş’ın Yolu
Bir ressam illa ki bir uzamı kat eder ve kendine uğraklar, geçitler yaratır. Akyavaş’ın sergide yarattığı biçimler bir öze işaret etmiyor ve bir ilineğe dönüşüyor. Ara-yüzler oluşturma çabasıyla sanatçı ileri sıçrıyor gibidir. Soyut bir estetik anlayıştan veya klasik temsil tarafından organize görsel disiplin yerine tekil bir kuvvetle betimlenen resimler belirli bir zaman ve mekanda kalmayarak çağdaşlaşıyor. Ressam Akyavaş’ın yolunu zamansız kılan ve onu tuvalin içine taşıyan kendi kazdığı tünellerdir. Estetik bağlamda başka bir dünyanın kapılarını açan sanatçının duygu politikası bizleri nereye sürükler o da sergiyi görmemizle ilişkili zira eserler görülmek ve kapı açılmak için bekliyor.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder